Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

açık havada

  • 1 açık havada

    adv. in the open air, under the open sky, in the open, outdoors, out of doors, outside, alfresco
    * * *
    alfresco

    Turkish-English dictionary > açık havada

  • 2 açık\ havada

    на откры́том во́здухе

    Türkçe-rusça sözlük > açık\ havada

  • 3 açık havada

    in the open air, outdoors, outside, out of doors

    İngilizce Sözlük Türkçe > açık havada

  • 4 açık havada et ızgarası

    n. barbecue

    Turkish-English dictionary > açık havada et ızgarası

  • 5 açık havada gecelemek

    v. bivouac

    Turkish-English dictionary > açık havada gecelemek

  • 6 açık havada kahvaltı

    n. alfresco breakfast

    Turkish-English dictionary > açık havada kahvaltı

  • 7 açık havada kurutmak

    v. kipper

    Turkish-English dictionary > açık havada kurutmak

  • 8 açık havada olan

    adj. hypaethral [Brit.], hypethral

    Turkish-English dictionary > açık havada olan

  • 9 açık havada oynanan dokuz kuka oyunu

    n. bowls

    Turkish-English dictionary > açık havada oynanan dokuz kuka oyunu

  • 10 açık havada yapılan konuşma

    n. stump speech

    Turkish-English dictionary > açık havada yapılan konuşma

  • 11 çadırda veya açık havada yapılan dini toplantı

    n. camp meeting

    Turkish-English dictionary > çadırda veya açık havada yapılan dini toplantı

  • 12 açık hava

    1) (bulutsuz \açık hava) klarer Himmel
    2) \açık havada im Freien, unter freiem Himmel

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > açık hava

  • 13 açık

    açık1 <- ğı> adj Tür usw offen (a Meer); Geschäft, Museum geöffnet; Platz, Stelle frei; Schritt weit; Farbe hell; Film usw frei, schamlos; Tee leicht;
    açık açık in aller Offenheit, freimütig;
    açık ağızlı deppenhaft;
    açık arttırma Auktion f;
    açık çek Blankoscheck m;
    açık eksiltme (öffentliche) Ausschreibung f;
    açık fikirli vorurteilsfrei, aufgeschlossen;
    açık fikirlilik Aufgeschlossenheit f;
    açık hava Freilicht…;
    açık havada im Freien;
    açık liman Freihafen m;
    açık mektup offene(r) Brief;
    açık seçik deutlich;
    açık olmak offen sein (-e für etwas); offen stehen (-e jemandem);
    açık söylemek offen aussprechen
    açık2 <- ğı> subst (das) Freie; freie Stelle f, Vakanz f; ÖKON Defizit n, Fehlbetrag m; Lücke f, Ausfall m;
    açık vermek ÖKON in den roten Zahlen stehen; sich ertappen lassen;
    açığa çıkarmak ans Licht bringen (etwas); entlassen oder freistellen (jemanden);
    açığa çıkmak an den Tag kommen;
    açığa vurmak offenkundig werden; (-i) bekunden (A);
    bütçe açığı Haushaltsdefizit n;
    şehrin açığından an der Stadt vorbei;
    … açıklarında vor … (im Meer);
    açıkta im Freien;
    -i açıkta bırakmak jemanden ohne Arbeit oder ohne Unterkommen lassen;
    açıkta kalmak oder olmak keine Arbeit oder kein Unterkommen haben; nicht berücksichtigt werden; açıktan

    Türkçe-Almanca sözlük > açık

  • 14 hava

    hava [xava] s
    1) ( gaz karışımı) Luft f
    \hava almak (açık \havada gezmek) frische Luft schnappen; ( umduğunu bulamamak) leer ausgehen; (içine \hava almak) Luft durchlassen
    \hava basmak ( fig) o ( fam) sich aufblasen, sich wichtigtun
    lastiğe \hava basmak einen Reifen aufblasen
    \havadan sudan konuşmak ( fam) ins Blaue hineinreden
    \havaya uçurmak in die Luft sprengen
    \havanın gözü yaşlı es sieht nach Regen aus
    bugün \hava güzel es ist heute schönes Wetter
    3) Klima nt
    \hava değiştirmek das Klima ändern
    buranın \havası sert das Klima hier ist rau
    4) ( gökyüzü) Himmel m
    açık \havada unter freiem Himmel
    \havalarda uçmak ( fig) o ( fam) abheben
    5) ( esinti) Brise f
    6) (dans \havası) Melodie f
    7) ( ses perdesi) Tonlage f
    8) ( keyif) Laune f
    \havası olmak Flair haben
    kadın güzel değil, ama \havası var die Frau ist nicht schön, aber sie hat Flair
    odanın öyle lüks bir \havası var( dır) ki, ... das Zimmer hat ein solches Flair von Luxus, dass...
    10) ( tarz, üslup) Stil m
    11) ( ortam, atmosfer) Stimmung f, Atmosphäre f
    \havayı bozmak die Stimmung verderben
    \havasını bulmak in Stimmung kommen
    12) bana göre \hava hoş ( fam) es ist mir (ganz) egal
    bu sözlerin sonu \hava! ( fam) das ist nur leeres Gerede!

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > hava

  • 15 golf

    جولف [جُولْف]

    Türkçe-Arapça Sözlük > golf

  • 16 ağız

    рот (м)
    * * *
    I выпад. -ğzı
    1) рот, пасть
    2) го́рло, го́рлышко; выходно́е отве́рстие

    ağzı dar şişe — буты́лка с у́зким го́рлышком

    cebin ağzı — про́резь карма́на

    yanardağın ağzı — кра́тер вулка́на

    3) вход (в бухту, залив и т. п.)

    körfezin ağzı — вход в зали́в

    4) нача́ло ( дороги)

    yolun ağzında — в нача́ле доро́ги

    5) края́ (сосуда и т. п.)

    bardağın ağzı — края́ стака́на

    testinin ağzı — края́ кувши́на

    6) у́стье

    çay ağzı — у́стье реки́

    7) разви́лка, перекрёсток

    dört yol ağzı — перекрёсток доро́г

    iki yol ağzı — разви́лка

    8) ле́звие
    9) диале́кт, го́вор

    Rumeli ağzı — румели́йский диале́кт

    10) тон, мане́ра ( разговора)

    ağzı değişti — он заговори́л по-друго́му

    bana karşı bu ağzı kullanma — ты со мной таки́м то́ном не разгова́ривай

    11) муз. мело́дии, напе́вы (какой-л. местности)
    12) разг. раз

    sobayı günde iki ağız yakıyoruz — мы то́пим печь два ра́за в день

    ••

    ağzı torba değil ki büzesinпогов. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к

    ağız yüreğin artığını / taşkınını söyler — посл. у кого́ что боли́т, тот о том и говори́т

    - ağzı açık ayran delisi
    - ağzı açık kalmak
    - ağzını açıp gözünü yummak
    - ağız açmak
    - ağzını açmak
    - ağız açmamak
    - ağzını açmamak
    - ağız açtırmamak
    - ağız ağza vermek
    - ağızdan ağza
    - ağızdan ağza geçmek
    - ağza alınmaz
    - ağza almamak
    - ağzına aptesle almak
    - ağzını aramak
    - ağzına atmak
    - ağzından baklayı çıkarmak
    - ağzında bakla ıslanmamak
    - ağzına bakmak
    - ağzının içine bakmak
    - ağzına baktırmak
    - ağzından bal akmak
    - ağzını bıçak açmamak
    - ağzına bir kemik bırakmak
    - ağzına bir parmak bal çalmak
    - ağzında gevelemek
    - ağız bozukluğu
    - ağız burun birbirine karışmak
    - ağzı burnu yerinde
    - ağzından çıkanı kulağı duymamak
    - ağzından çıkanı kulağı işitmemek
    - ağzından çıkmak
    - ağız değişikliği
    - ağız değiştirmek
    - ağzını dilini bağlamak
    - ağız dil vermemek
    - ağzı dili kurumak
    - ağzından düşürmemek
    - ağzından girip burnundan çıkmak
    - ağzı havada
    - ağzını havaya açmak
    - ağzını hayıra aç!
    - ağzıyla kuş tutmak
    - ağzından kaçırmak
    - ağzını kapamak
    - ağzını kiraya vermek
    - ağzının kokusunu çekmek
    - ağzı kulağına varmak
    - ağzı kulaklarına varmak
    - ağız kullanmak
    - ağzı kurusun!
    - ağzından lâf almak
    - ağzı lâf yapıyor
    - ağzı lâkırdı yapıyor
    - ağzından lokmasını almak
    - ağzını öpeyim!
    - ağzının payını vermek
    - ağzının ölçüsünü vermek
    - ağız persengi
    - ağzının perhizi yok
    - ağız satmak
    - ağzını sıkı tutmak
    - ağzını pek tutmak
    - ağzı sulanmak
    - ağzı süt kokuyor
    - ağız tadıyla
    - ağzının tadıyla
    - ağzının tadını almak
    - ağzının tadını bilmek
    - ağzını tıkamak
    - ağzını topla!
    - ağzı var dili yok
    - ağzı yanmak
    - ağız yaymak
    - ağzından yel alsın!
    - ağzını yoklamak
    - bir ağızdan
    - hep bir ağızdan
    II
    моло́зиво

    Türkçe-rusça sözlük > ağız

  • 17 hava

    во́здух (м) пого́да (ж)
    * * *
    1) во́здух

    hava cereyanı — а) тя́га во́здуха; б) возду́шный пото́к

    hava geçmez — воздухонепроница́емый; гермети́чный

    hava kaçırmak — пропуска́ть во́здух; спуска́ть (о шине и т. п.)

    2) пого́да

    hava açmak — проя́сниться ( о погоде)

    hava bozmak — испо́ртиться ( о погоде)

    hava bulanmak / kapanmak — завола́киваться / покрыва́ться ту́чами

    hava kararmağa başladı — на́чало темне́ть / вечере́ть

    havalar soğudu — похолода́ло

    açık hava — я́сная пого́да

    kapalı hava — па́смурная пого́да

    3) кли́мат, климати́ческие усло́вия

    hava çarpmak — [отрица́тельно] поде́йствовать (о климате)

    hava değiştirmek — смени́ть кли́мат

    buranın havası sert — здесь кли́мат суро́вый

    oranın havası bana iyi geliyor — кли́мат тех мест подхо́дит для меня́

    4) лёгкий ве́тер, ветеро́к

    durgun hava — безве́трие

    bugün hiç hava yok — сего́дня соверше́нно нет ве́тра

    5) мело́дия, моти́в, напе́в

    dans havası — танцева́льная му́зыка

    köy havaları — дереве́нские напе́вы

    selâm havası — встре́чный марш, туш

    6) перен. атмосфе́ра, обстано́вка

    hava değişti — а) пого́да измени́лась; б) перен. атмосфе́ра измени́лась

    hava iyi esmek — благоприя́тствовать, спосо́бствовать ( об обстановке)

    samimî anlayış havası — атмосфе́ра и́скреннего взаимопонима́ния

    sinirlilik havası — нерво́зная обстано́вка

    7) расположе́ние ду́ха, настрое́ние, душе́вное состоя́ние

    havayı bozmak — испо́ртить [всем] настрое́ние

    havasını bulmak — найти́ подхо́д к кому

    ••
    - hava basmak
    - hava hoş olmak
    - bana göre hava hoş
    - havada kalmak
    - havadan para kazanmak
    - hava payı
    - havadan sözler
    - havadan sudan konuşmak
    - havaya savurmak
    - havaya uçmak
    - havadan vaitler
    - hava vermek
    - mart havası

    Türkçe-rusça sözlük > hava

  • 18 baş

    1.
    1) голова́

    baş çanağı — че́реп

    2) пере́дняя (головна́я) часть (чего-л.)
    3) глава́, руководи́тель; вождь

    - ın baş ına geçmek — возгла́вить

    ırgat başı — надсмо́трщик (надзира́тель)

    sınıf başı — кла́ссный руководи́тель

    4) голо́вка (чего-л.)
    5) верши́на; маку́шка

    başı dumanlı — а) с верши́ной, оку́танной тума́ном (о горе); б) опьянённый (любовью, вином)

    6) нача́ло (чего-л.)

    başında — а) в нача́ле (чего-л.); б) на [его́] попече́нии (иждиве́нии)

    7) мор. нос, носова́я часть (корабля)
    8) осно́ва, основа́ние
    9) голова́, голо́вка (как счётное слово)

    beş baş soğan — пять голо́вок лу́ка

    10) завито́к (скрипки и т. п.)
    11) пла́та посре́днику
    2.
    гла́вный; ста́рший

    baş aktör — актёр гла́вных роле́й

    baş cümleграм. гла́вное предложе́ние

    baş harf — нача́льная (загла́вная) бу́ква

    3.
    в функции служ. имени:

    (-ın) başına, başında — у, к, за, о́коло, вокру́г

    - ın başına üşüşmek — собра́ться, столпи́ться вокру́г кого-чего

    iş başına — за де́ло, к де́лу

    başta — а) внача́ле, снача́ла; б) во главе́

    baştaki — стоя́щий во главе́, руководи́тель

    başı açık — а) с непокры́той голово́й, простоволо́сый; б) бессты́дный; в) соверше́нно я́вный, очеви́дный

    başı ağrımak — а) боле́ть — о голове́; б) быть обременённым забо́тами

    baş ağrısı — а) головна́я боль, недомога́ние; б) неприя́тность; забо́ты

    baş ağrısı vermek — причиня́ть беспоко́йство

    -ın başını ağrıtmak — докуча́ть, надоеда́ть

    -dan alamamak — быть о́чень за́нятым чем

    siparişten baş alamıyorum — у меня́ нет отбо́я от зака́зов

    başını alıp gitmek — а) уйти́ незаме́тно, улизну́ть; б) убра́ться

    baş(ın)dan atmak — а) отде́латься, изба́виться от кого; б) вы́бросить из головы́

    baş bağlamak — заколоси́ться

    -ın başını bağlamak — пожени́ться

    başı bağlı — а) жена́тый; б) решённый (напр. о вопросе); в) свя́занный

    baş başa — с гла́зу на глаз, наедине́

    -ı baştan başa — из конца́ в коне́ц; всё, целико́м

    başı başa çatmak — а) шушу́каться; б) вме́сте обду́мать

    baş başa çıkmak — приходи́ться впо́ру

    baş başa kalmak — остава́ться вдвоём

    baş başa vermek — а) совеща́ться, сгова́риваться; б) спла́чиваться; объединя́ть уси́лия

    başında beklemek — поджида́я, стоя́ть ря́дом

    baş belâsı — доса́да, неприя́тность

    -ın başına belâ getirmek — навле́чь беду́ на кого

    başı belâya uğramak — попа́сть в беду́

    başımla beraber — с больши́м удово́льствием!

    başa beraber tutmak — ока́зывать большо́е уваже́ние

    baş bilmez — необъе́зженный (о лошади)

    başını bir yere bağlamak — найти́ рабо́ту для кого

    -ın başına bitmek — навяза́ться на го́лову, надое́сть кому

    baş boy — са́мый лу́чший

    başımda bu iş var — мне на́до сде́лать э́ту рабо́ту

    baş bulmak — обеспе́чивать при́быль

    başına buyruk — а) своево́льный; б) сам себе́ голова́; незави́симый

    başına buyruk bir cumhuriyet — незави́симая респу́блика

    başı bütün — обл. заму́жняя [же́нщина]

    başından büyük işlere girişmek — бра́ться за непоси́льное де́ло

    başından büyük yalan söylemek — говори́ть глу́пости

    -ın başına çadır yıkmak — навле́чь беду́ на кого

    başının çaresine bakmak — позабо́титься о себе́

    -a baş çekmek — а) быть инициа́тором; б) води́ть (в игре)

    -ı baştan çıkarmak — а) совраща́ть; б) сбива́ть с пути́ (с то́лку)

    -la başa çıkmak — сла́дить с кем-чем

    -ınbaşına çıkmak — капри́зничать; надоеда́ть

    başa çıkmamak — не спра́виться

    -ın başına çorap örmek — стро́ить ко́зни

    başı dara gelmek — попа́сть в затрудни́тельное положе́ние

    baştan defetmek — изба́виться от кого-чего

    başını derde sokmak — а) попа́сть в беду́; б) навле́чь беду́ на кого

    başı dinç — безмяте́жный

    başını dinlendirmek — дать отдохну́ть голове́

    baş döndürücü — головокружи́тельный

    başı dönük — а) испы́тывающий головокруже́ние; б) сби́тый с то́лку

    baş eğmek — а) поклони́ться; б) Д склони́ть го́лову; подчини́ться

    baş eğmez — непрекло́нный; сме́лый

    -ın başın(d)a ekşimek — быть обу́зой

    -ın başını ezmek — обезвре́дить

    başta gelen — осно́вной

    başına gelenler — приключе́ния

    başıma gelenler — пережи́тое мно́ю

    başı göğe değmek — быть на седьмо́м не́бе (от счастья)

    baş göstermek — а) случи́ться; появи́ться; б) вспы́хнуть (о мятеже, восстании)

    baş(ı) göz(ü) sadakası — ми́лостыня за моли́тву во здра́вие больно́го

    -ın başını gözünü yararak — а) с грехо́м попола́м; б) скве́рно

    başını göz(ünü) yarmak — а) изуве́чить (в драке); б) натвори́ть глу́постей

    başına gün doğdu — ему́ улыбну́лось сча́стье

    başı havada — а) надменный, высокомерный (о человеке); б) надме́нно, высокоме́рно

    başı hoş olmak — чу́вствовать себя́ хорошо́

    -la başı hoş olmamak — не нра́виться кому, быть недово́льным кем-чем

    başa iletmek — доводи́ть до конца́

    baştan inme — неожи́данный

    -ı, -ın baş(ın)a kakmak — попрека́ть

    baş kaldırmak — а) поднима́ть го́лову, восстава́ть; б) освобожда́ться (от занятий); в) поднима́ть го́лову, ожива́ть; г) подня́ть го́лову (в знак несогласия)

    baştan kalmış — оста́вшийся от кого

    başı kapalı — секре́тный

    başına karalar bağlamak — си́льно печа́литься

    başında kavak yel(ler)i esmek — вита́ть в облака́х

    başını kayaya çarpmak — слома́ть себе́ ше́ю; би́ться лбом о сте́нку

    baş kesen — головоре́з

    baş kesmek — а) кла́няться кому; б) выка́зывать уваже́ние кому

    -ın başını kesmek — обезгла́вить, отруби́ть го́лову

    -ı başından kesmek — реши́тельно поко́нчить с чем

    baş kıç belirsiz olmuş — всё пришло́ в по́лный беспоря́док

    baş kıç vurmak — мор. испы́тывать ка́чку

    başına kına yakmak — ликова́ть

    baş kırmak — поклони́ться

    başı kızmak — рассерди́ться

    başından kork mak — боя́ться за себя́

    baş korkusu — страх наказа́ния (возме́здия)

    baş koşmak — а) Д де́лать что-л. от всего́ се́рдца, вкла́дывать ду́шу; б) с ile идти́ в но́гу с кем

    baş ko(y)mak — а) сложи́ть го́лову за кого- что; б) посвяти́ть себя́ чему; в) Д дава́ть согла́сие

    baş köşe — [са́мое] почётное ме́сто

    baş köşeyi işgal etmek — заня́ть почётное ме́сто

    başını kurtarmak — спаса́ться

    başı nara yanmak — понести́ большо́й уще́рб из-за кого

    başından nikâh geçmek — быть заму́жней (жена́тым)

    -ın başını okutmak — прочита́ть моли́тву (над больным)

    baş olmak — а) быть главо́й (главарём) чего; б) удава́ться (о каком-л. деле)

    başında olmak — а) быть чьей-л. обя́занностью (о работе); б) пережива́ть

    başını ortaya koymak — рискова́ть голово́й

    başı önünde — скро́мный

    başı pek — а) упря́мый; б) глу́пый

    baş sağlığı — соболе́знование (в связи со смертью близкого)

    baş sağlığı dilemek — утеша́ть, соболе́зновать

    her şeye baş sallamak — во всём подда́кивать

    -ı, ın başına sarmak — навя́зывать что кому

    baştan savma cevap — небре́жный отве́т

    baştan savma yapmak — де́лать ко́е-ка́к

    başsedir — почётное ме́сто

    başı sert — непослу́шный

    başına soğukgeçmek — поступа́ть глу́по

    başını sokacak bir yer — прию́т, приста́нище

    -a başını sokmak — пристро́иться (куда-л.)

    baş tacı — куми́р

    başına taçetmek — проявля́ть любо́вь к кому

    başı taşa değdi — а) он оказа́лся в тру́дном положе́нии; б) у него́ го́рький о́пыт

    başını taştan taşa çarpmak — а) го́рько сожале́ть; б) би́ться голово́й об сте́нку

    başta taşımak — а) ока́зывать большо́й почёт (уваже́ние); б) ста́вить во главу́ угла́

    başına tedarik görmek — иска́ть вы́ход из положе́ния

    başına teller takınmak — о́чень ра́доваться

    -a baş tutmak… — держа́ть курс на …

    baş tutmamak — сбива́ться с ку́рса, не слу́шаться руля́ (о судне)

    başı ucunda — а) у изголо́вья [посте́ли]; б) побли́зости, ря́дом

    baş(ım) üstüne! — а) есть!; б) с удово́льствием!

    -ı başı üstünde taşımak — высоко́ чтить кого

    baş vermek — а) рискова́ть голово́й; же́ртвовать жи́знью; б) появи́ться; в) созре́ть (о чирье); г) заколоси́ться (о злаках); д) полоска́ть (бельё)

    baş vurma — обраще́ние; запро́с

    -a baş vurmak — а) бить чело́м; обраща́ться к кому- чему; б) клю́нуть (о рыбе)

    baştan vurulmuş — раненный в го́лову

    baş yastığı — поду́шка

    başı yastık görmemek — а) не име́ть ни мину́ты о́тдыха; б) не сомкну́ть глаз

    başına yazılan — судьба́

    başı yerine gelmek — прийти́ в себя́, опо́мниться

    başı yukarda — а) го́рдый; б) не чу́вствующий стесне́ния

    baştan yukarı — сверх ме́ры

    başına yular geçirmek — а) испо́льзовать кого-л. в коры́стных це́лях; б) прибра́ть к рука́м кого

    adam başma reel gelir — реа́льный дохо́д на ду́шу населе́ния

    en başta — пре́жде всего́

    yeni baştan — сно́ва, снача́ла

    teknik bakımdan yeni baştan donatım — техни́ческое перевооруже́ние

    Büyük Türk-Rus Sözlük > baş

  • 19 gecelemek

    1) ночева́ть, заночева́ть, провести́ ночь (где-л., у кого-л.)

    açıkta gecelemek или açık gecelemek или havada gecelemek — заночева́ть (провести́ ночь) под откры́тым не́бом

    orada geceleyeceğiz — мы переночу́ем там

    2) бо́дрствовать, проводи́ть ночь без сна
    3) наступа́ть — о но́чи (ве́чере); вечере́ть

    vakit geceledi — [уже́] наступи́ла ночь; стемне́ло

    Büyük Türk-Rus Sözlük > gecelemek

См. также в других словарях:

  • açık işletme — is. Maden yatağını örten verimsiz topraklar kaldırıldıktan sonra açık havada yapılan işletme …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağıl — açık havada hayvanların yattığı yer …   Beypazari ağzindan sözcükler

  • dış — is. 1) Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız. Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar. A. Haşim 2) Bir konunun kapsamına girmeyen şey 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • havalandırma — is. 1) Kapalı bir yerin havasını değiştirmek amacıyla dışarıdan temiz hava girişini veya çeşitli araçlarla hava akımını sağlama işlemi 2) Herhangi bir şeyi açık havada bir süre bırakma Birleşik Sözler mutfak havalandırması …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kermes — is., Fr. kermesse 1) Bir derneğe, bir çalışmaya yardım sağlamak amacıyla genellikle açık havada satış yapılarak gelir sağlanan toplantı 2) Küçük şehirlerde bayram veya panayır günlerinde yapılan eğlenceli toplantı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • serenat — is., dı, müz., Fr. sérénade 1) Sesli olarak söylenen veya müzik aracılığıyla çalınan serbest biçimli müzik parçası 2) Geceleyin, açık havada sevgi duyulan biri için bir müzik aracıyla verilen küçük konser …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hava almak — 1) (biri) açık havada gezmek Biraz hava almak için niye Hürriyet tepesine kadar bir gezinti yapmasınlar? A. Gündüz 2) argo (biri) umduğunu bulamamak, hiçbir şey kazanmamak 3) (biri) ferahlamak, açılmak, hoş vakit geçirmek Hava alalım diye beni… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»